Muğla Bayan Masör Hizmeti – Masör Ece

Muğla Bayan Masör Hizmeti – Masör Ece

Muğla Bayan Masör hakkında kitaplar okuyordum. Fakat işin asıl güç olan kısmınü aşmıştım; şeytanın bacağı kırılmıştı artık. Başaracağıma emindim. Bu da, baharın başıma vurmasına yardım ediyordu. Akşamlan, kardeşimle Bobino’ya, Lapin Agile’e, Caveau de la Bolee’ye gidiyorduk. Poupette, patronların resimlerini çiziyordu.

Salle Pleyel’deki Layton ve Johnstone festivaline Zaza ile beraber gittim. Riesmann’la beraber Utrillo sergisini gezdim. Valentine Tessier’i Jean de la Lune’da alkışlarla seyrettim. Stendhal’in Lucien Leuwen’ini hayranlıkla, benim beğenilerime nazaran fazla ağır ve düşündürücü olan Passos’un Manhattan transfer’ini merakla okudum. Luxembourg Parkı’nda, güneşin altında uzun uzun oturuyor, akşamlan Seine’in maviye çalan karasuları süresince yürüyor; yüreğim Paris’in ışıklan, koMuğlan ve coşkun mutluluğumla özdeşleşerek çarpıyordu. Nisan sonlarında bir akşam, kardeşim ve Gege ile Saint Michel alanında buluştuk.

Muğla Bayan Masör açılmış bir barda birkaç kadeh kokteyl içip, caz plakları dinledikten sonrasında Montparnasse’a gittik. Neon ışıklarının floresan mavisi, çocukluğumun sarmaşıklarını anımsattı bana. Jockey’de, tanıdık yüzlerden gülümseyişler koptu bana doğru ve saksMuğlaonun sesi bir defa daha burktu yüreğimi. Riquet gözüme çarptı. Mevzuştuk. Jean de la Lune’dan ve her zamanki şeklinde yine dostluk ve aşktan söz ettik. Riquet’ten sıkıldım. Onunla Herbaud arasında nasıl da büyük bir fark vardı.

Cebinden bir zarf çıkardı. Üzerindeki yazı Jacques’ın yazısıydı. “Jacques değişiyor, ” dedi. “Yaşlanıyor artık. Ağustosun ortasından önce dönmeyecek Paris’e.” Aceleyle ekledi: “On yıl sonra, akıl almaz şeyler yapacak.” Kılım bile kıpırdamadı. Yüreğim ölü gibiydi sanki. Ama ertesi sabah uyandığımda, dokunsalar ağlayacak gibiydim. “neden Jacques başkalarına yazıyor da, bafe tek satır olsun bir şey yazmıyor?” Saint-Genevieve’e gittim ama bir türlü çalışmaya başlayamadım. “Kendimle salt bana özgü acım arasına insanlığın tümünü dercetmek” için Odysseia’yı okudum. Pek bir şeye yaramadı.

Muğla Bayan Masör

Muğla Bayan Masör için ne anlam taşıyordum? Yerim neresiydi onun gözünde? Iki yıl önce, beni soğuk karşıladı diye düşlerim kırılmış; ona hiç yer vermeyeceğim “kendi yaşamımı” kurgulayarak sokaklarda dolaşmıştım, işte şimdi, kendi yaşamcığıma kavuşmuştum. Fakat gençlik günlerimin kahramanını, Meaulnes’in efsanevi kardeşini, “akıl almaz şeyler” yapacak ve kim bilir bir dâhi olanı unutabilecek, aklımdan silip atabilecek miydim? Hayır. Geçmiş, hâlâ pençesinde tutuyordu beni.

O geçmişi, tümüyle, geleceğe „ aktarmayı öylesine istemiş, öylesine uzun süre istemiştim ki! Yeniden anılarım, kırıklıklarım, yıkıntılarım, pişmanlıklarım arasında bocalamaya başladım ve bir akşam Stryx’in kapısını açıp içeri daldım. Riquet masasına çağırdı beni. Barda, Riquet’in sevgilisi Olga, esmer bir kızla mevzuşuyordu. Kız, gümüş rengi bir kürke bürünmüştü. Çok güzel buldum onu. Siyah saçlar ortadan ayrılmıştı. Ince, solgun yüzünde, kıpkırmızı dudakları göze çarpıyordu.

Uzun, ince, ipek çoraplı bacakları vardı, ilk bakışta onun Magda olduğunu anladım. Riquet’e “Jacques’tan haber var mı?” diye sordu. “Beni sormuyor mu? Piç kurusu, beni bırakıp gidiyor da bir kerecik olsun sormuyor bile. Nerdeyse bir yılı geçti. Hıh! Şansım hiç gülmedi ki esasen! Piç!” Bu sözleri yuttum. O anda söyledikleri beni etkilemedi. Riquet ve dostlarıyla, sabahın birine kadar, sessiz sedasız konuştuk. Yatağa girer girmez boşandım. Korkunç bir geceydi o. Ertesi gün sabahtan akşfakat dek, kendimi toparlayabilmek umuduyla Luxembourg Parkı’nın terasında oturdum, içimdeki duygulara kıskançlık denilemezdi.